Açamadım. Başlayamadım. Elime kalemi her aldığımda, defterin kara kabına elimi her attığımda, korktum. Neyin korkusuydu bu, yapraklara düşen karartı neyin gölgesiydi, bilmiyorum. Korktum, yıllar tıpkı yapraklarda olduğu gibi kalemimden dökülenleri de sarartır mıydı? Yoksa kapağı her kapadığımda sayfalara olduğu gibi hayatım biraz daha kararır mıydı, korktum. Elle tutulur bir şey olmadığı halde, kimileri için artık klişe bir yaşam haline gelmiş yaşanmışlıklarımın üzerinden bir kez daha geçmeye korktum. Unutulmaya yüz tutmuş hikayelerimi, masallaştırırcasına baş ucumda saklamaya korktum. Korktum, korkmaktan korktum. Korkularımın üzerine gitmem gerektiğini öğretmişti oysaki ailem bana. Korkularımla yüzleşmem gerektiğini söylediler hep. Yolun yarısında kalıp 'Baba!' diye bağırdığım an, 'Korku yok, devam et!' diye karşılık verirdi her seferinde babam. Giderdim. 'Ben babamın kızıyım.' cümlesinin verdiği cesaretle tüm korkularımın üzerine giderdim. Peki ya şimdi bu neyin korkusu?
Biliyorum. Bir sabah uyandığımda hayatımdaki o karanlık bir güneşle aydınlanmış olacak. Ve biliyorum, o güneş bir daha hiç batmayacak.
Dönüşüm, karanlıklardan doğacak!
Dönüşüm, aydınlık olacak!
Yavaş yavaş soğuyan bu havalarda, batmayan güneşinizi bulmanız dileğiyle..
Aydınlık kalın..
Biz aydınlık kalmak istedikçe güneşimizi de bulmuşken tam, güneş batmayı tercih etti.
YanıtlaSilKaranlık kaldık.
O sabahın olması dileği ile. Batmasın hiç o derdest güneşin, solmasın hiç yüzündeki gülüşün, solarsa birgün yüzündeki gamzen, bir mesaj uzağında sevdiklerin��
YanıtlaSil