Çoğumuz yeni bir güne merhaba diyebilmenin değerini bilmiyoruz. Aslında belki de çoğumuzu aydınlatmaya yetmiyor bu koca güneş. Gün eşimiz gitmiş bir kere, güneşimiz gitse ne olur. Kış aylarının en soğuk zamanında terk edilmiş kimimiz. Kimimiz ise ilkbaharda dökmüş yapraklarını. Mesela son ilkbaharımız olmuş o. Artık ilkbahardan sonra kış gelmeye başlamış bizim için. Mevsimler geçmiş de mevsimimiz geçmemiş, o günde kalmışız hep. Son ilkbaharımızdan sonra haziran soğukları vurmaya başlamış bize. Biz, gün eşimizi o mevsimde bırakmışız ki bundandır yaza çıkamayışlarımız. Yaz gelmemiş ama yazasımız gelmiş. Başka bir şey yapamadığımızdan yazmışız hep. Peki ya yazmanın kötü yanı ne biliyor musunuz? Yazdıkça birikiyor mesela benim söyleyemediklerim. Yazdıkça susuyorum, yazdıkça içime akıyor sanki. Sonsuz bir sessizlik kaplıyor etrafı. Ama başka bir sessizlik bu. Umutların, ümitlerin, hayallerin yıkılışlarının acımasızca haykırılışlarının sessizliği. Belki bazılarınız onun yüzünü unutmamak için fotoğrafına bakarak uyuyor, bazılarınız da yanındakinin değerini bilmiyor. Ne olursa olsun, affedin. Hiç ummadığınız anda en uzağınıza düşerse, hayata da küsersiniz kendinize de. Konuşma imkanınız varsa, susmayın. Susmak zorunda olmadan sakın susmayın.
Ben mi? Ben susmam gerektiğini biliyorum. Sadece yazabileceğimin farkına varıyorum ve sonra yazamıyorum. Daha fazla yazamıyorum. Hani bazen daha fazla anlatamazsınız ya, ben de daha fazla yazamıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar değil elbet, söyleyebileceklerim bu kadar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder